Anadolu’nundoğallık,
damak zevki ve şifa özelliği aynı zamanda Türk mutfağının da belli
başlı özellikleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Kültürün en önemli
unsurlarından biri de mutfaktır. Türk mutfak kültürü, zengin bir
kültürdür. Türkler; sağlığa ve beslenmeye önem vermiş ve sahip oldukları
damak zevkini de sanatla birleştirmeyi başarmışlardır. Ayrıca çok geniş
coğrafyalara yayılarak çeşitli kültürlerle etkileşim içine girip, büyük
devlet ve medeniyetler kurmuş ve bu şekilde de çok farklı kültürlerin
de etkisiyle böylesine zengin bir mutfağın eşsiz örneklerini büyük bir
ustalıkla sergilemişlerdir. Orta Asya’dan getirdikleri mutfak kültürünü,
Osmanlı Medeniyeti ile tam anlamıyla zirveye taşımışlardır. Tabii ki
tarihi 8 bin yıl öncesine dayanan ve doğanın sevgili yüzüne sahip olan
Ege ve özellikle İzmir de tarih boyunca kuşaktan kuşağa çoğalarak
aktarılan bir mutfak kültürü süregelmiş ve “EGE MUTFAĞI” tamamen özgün
yapısı ile mutfak kültüründeki yerini almıştır.
Ege
Mutfağı denildiğinde akla ilk gelen elbette zeytin ve zeytinyağı.
Karadeniz’de hamsi, Güneydoğu Anadolu’da kebap neyi ifade ediyorsa,
Ege’de de zeytinyağı onu ifade ediyor. Hem de iki bin 500 yıldır...
Heredot’un “On iki İyon kenti” arasında ismini saydığı, Urla-Çeşme
yarımadasının kuzey kıyısında yer alan Klazomenai’deki kazılarda ortaya
çıkarılan antik zeytinyağı işliği, bunun en büyük kanıtıdır. Yine,
Ege’nin lacivert mavi sularındaki batıklarda bulunan amforaların
üzerinde yer alan etiketlerden öğrenmekteyiz ki zeytinyağının ticareti
Ege’den Akdeniz’e tüm ticaret kolonileri arasında yoğun olarak
gerçekleştirilmekteymiş. Ege yemek kültürünün temelini zeytinyağı
oluşturur.Etli yemekler, sebzeler, pilav, dolmalar, tamamen zeytinyağlı
olarak pişirilir.
Egeliler
taze zeytinyağının üzerine karabiber, tuz ve istenirse kekik serperek
kızarmış ya da taze ekmeği içine banarak tulum peyniri ile yerler.
Zeytinyağı Ege mutfağının ilk aktörü ise ikinci aktörü de bin bir çeşit
olan otlarıdır. Gerçekten de Ege mutfağını yeşil mutfak olarak
tanımlarsak yanılmış olmayız. Ebegümeci, sarmaşık, ısırgan, cibez, turp
otu, kenger, hindiba, şevket-i bostan, gelincik, labada, kuşotu,
sinirotu, helvacık, radika, deniz börülcesi, kuşkonmaz, arapsaçı,
marata, tarla çakısı, tarla çivisi, su teresi... Liste uzadıkça
uzamaktadır. Mümkün olduğunca az pişirilen bu otlar, böylelikle hem
renklerini hem de doğadan aldıkları mucizelerini eksiksiz bir şekilde
soframıza ulaştırmaktadır. Üzerlerine limon suyu ve altın renkli
zeytinyağını da eklediğinizde ortaya tadıyla ve görüntüsüyle keyfine
doyum olmayan lezzetler çıkar.
Otların
bolca ve lezzetli olarak tüketilmesinin yanı sıra Ege Mutfağında başta
börülce, pırasa, patlıcan olmak üzere sebzeler de diğer yörelerden daha
çok kullanılmaktadır. Keşkek, patlıcan böreği, mercimekli bükme, katmer,
çeşitli yahniler, gözleme, özel gün ve yemeklerinin başında yer
almaktadır. Girit’ten İzmir’e gelen, Anadolu’dan Girit’e ve Ege’nin
karşı kıyılarına giden o kadar çok lezzet var ki, saymakla bitmez. Ege
çevresindeki her kültür; örneğin Yunanlılar, Rumlar, Boşnaklar,
Arnavutlar, Yahudiler ve Levantenler, bizimle birlikte paylaştıkları
ortak kültür ile ortak bir mutfak kültürünü de yaratmışlardır.
Yahudilerin boyozu İzmir ile özdeşleşmiş, Priştine’nin Arnavut ciğeri
gün batımında sofraların baş mezesi olmuştur. Böylece de Ege’nin iki
kıyısı arasındaki mutfak kültürü de iç içe geçerek birbirlerinden
ayrılmaları da mümkün değildir.
Bizleri
“biz” yapan bu duygularla yaşayan mutfak kültürümüzün, gelecek
kuşaklara kesintiye uğramadan, zarar görmeden ve özünü hiç yitirmeden
ulaşması gerekmektedir. Bu sebeple sizlere Ege ve İzmir mutfağından
birkaç özgün tarif sunuyoruz. Ama dileğimiz hepinizin İzmir’e gelerek bu
özgün tatları taze olarak ve yerinde yemenizdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder